Assos’tan kimler gelmiş kimler geçmiş; Midilliler, Persler, İskender, Roma ve Bizans’ın egemenliğinden sonra 1330’da Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmiş. Tek başına bir tepe Assos. Tepenin tepesinde 238 metre yükseklikte bir tapınak Athena Tapınağı yapayalnız, gök içinde öylece duruyor. MÖ 6. yy’da dor tarzında inşa edilmiş tapınakta yalnız başına da bir ben, sanki başka birine ihtiyacım var mı ki?
Şu an Assos’ta yok. Assos bir taşlar diyarıdır, sizi başka zamanlara götürür, eski çağlarda yürürsünüz sanki evler aynı, sokaklar aynı. Gecen sene de aynı zamanlarda sonbaharda bir arkadaşım ile Assos’a gelmiştik. Çamsakızlı kahve içtiğimiz aynı kahvehanedeyim. Masalar aynı, değişmemiş, her şey taştan! Ben ise bu sefer sadece kahvemi içmekle kalmıyorum, kahvenin yapılışını da izliyorum.
Zira İstanbul’da hazır paket aldığım sakızlı kahvenin tadı burada içtiğim kahvenin tadının yanında çok yavan kalmıştı. Kalırmış elbette.. Assos’ta yapılan sakızlı kahvede Kaz Dağı’ndan toplanan çamsakızını bol bol kullanıyorlar. Hemen karşı sokakta lapis taşlı yüzük aldığımız mağazada yerli yerinde.
Assos’u gezmek için haritaya ihtiyaç yok, Assos yarım saatte de biter, günlerce, senelerce de bitmez, her şey, her ne ise o şeyler insanın kendisiyle ilgili. Gece yarısı kendi kullandığım araba ile vardığım Assos’ta dik yamaçlı yoldan aşağıya inme korkumu çok çabuk aşmak zorunda ka ldım.
Sonbaharda Assos’ta görünürde kimseler yok ve konaklayacağım otel aşağıda eski limanda. Assos’un girişinde sizi Aristo’nun heykeli karşılar, gri renkli taş yapılardan farklı beyaz renkte olan Aristo’nun heykeli bana “Düz mantık Nil, boşuna oyalanma” dedi. Yorgun uykusuz olan ben de şarkılar söyleyerek gecenin karanlığında uçurumu da görmeden boş yoldan aşağıya bir çırpıda indim. Assos Limanı eski tarihlerden beri kullanılıyor. Bölge sakinleri 1950’lere kadar bu limandan meşe palamudu ihracatı yapmış.
Bölge sakinleri 1950’lere kadar bu limandan meşe palamudu ihracatı yapmış. Bu eski palamut depoları otel motel olarak hizmet vermektedir. Antik mendireğin sütunları ise hâlâ ayakta.
Sabah, nedense çok oyalanmadan yürüyerek yukarıya çıkmak istiyorum. Sol tarafım dik yamaç, aşağısı deniz, Midilli çok yakınmış, ilerlerken sağda nekrapol, amfitiyatronun yanından geçiyorum. Tepeye varıyorum. Aristo heykelinin hemen yanında olan Assos Sanatevi’ne giriyorum, burada her şey özgün, kendime kırmızı renkli bir yüzük alıyorum.
Assos Sanatevi’nin bahçesinde ikram edilen sıcak çayımı içiyorum. Aristo aynı yerde duruyor, elinin duruşunu, parmaklarının şeklini inceliyorum. Assos’ta felsefe okulu açan Aristo’nun düz mantığı, tümdengelim, tümevarımı kaç teorisi hâlâ geçerli, kaçı çürütülmüş bilemem ama gecenin karanlığında Aristo ile konuşarak bir halt etmişim. Bir daha kendi kullandığım arabayla da, yürüyerek de oraya, aşağıya inmem. Gündüz gözüyle anladığım, Assos’ta benim kesinlikle birine ihtiyacım var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder